Dünya üzerinde Fransız halkı kadar hak ve özgürlüklerine düşkün başka bir millet yoktur. Ülkemizin aksine Fransa’da halkın siyasetçiler üzerinde etkisi oldukça fazladır. Ufak bir huzursuzlukta bile halk örgütleniyor, greve gidiyor, protesto ediyor ve tepki gösteriyor. Baş kaldırmak, isyan etmek Fransız halkının doğasında olan bir şey. Tarihi devrimler, savaşlar ve isyanlarla dolu bu milleti idare etmek epey zor. Siyaseten de bu durum değişmedi. Fransa, siyasi olarak her zaman ‘farklı’ bir ülke oldu. 

2002 yılından beri Fransız halkı Cumhurbaşkanlarını seçerlerken en iyi olduğunu düşündükleri adaya değil, en kötü adaya karşı ‘daha az kötü’ adaya oy veriyorlar. Fransa’nın mevcut yönetim biçimi olan yarı başkanlık sistemi, bazı noktalarda esas sorunun kaynağı olabiliyor. Cumhurbaşkanı’nın sembolik olmaması ve olağan dışı yetkilerle donatılması, her seçimden sonra değişen isimde ülkenin politikalarının sıfırdan belirlenmesine sebep oluyor. Dağınık siyasi partilerin çıkardıkları Cumhurbaşkanı adayları genelde az oy oranıyla seçimden mağlup çıktıkları için seçim, en çok oyu almış ilk iki adayla ikinci tura kalıyor ve iki adaydan biri seçimi kazanarak Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı seçiliyor. 

Esas hikâye de burada başlıyor. Fransızlar, gün geçtikçe yükselen aşırı sağın önünü almak için yıllardır ‘kötünün iyisine’ razı oluyorlar. 2002 seçimlerinde aşırı sağcı FN (Ulusal Cephe) Lideri Jean-Marie Le Pen ikinci tura kalınca halk, mevcut Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ı %82 gibi rekor bir oyla yeniden seçti. Baba Le Pen öylesine radikaldir ki yıllar sonra partinin başına geçen kızı Marine Le Pen babasını partiden ihraç etmek zorunda kalmıştır. Aşırı sağ tehlikesi öyle boyutlara varmıştı ki Sarkozy’den sonra yeni Cumhurbaşkanı François Hollande olmuştu. Eğer karşısında Kaddafi’den seçim propagandası için para almış, siyasi ihtirası uğruna her şeyi yapan mevcut Cumhurbaşkanı Sarkozy olmasaydı Hollande gibi ‘düşük profilli’ birisi Cumhurbaşkanı seçilebilir miydi? 

Mevcut Cumhurbaşkanı Macron da Fransız halkının gönlündeki lider değildi ancak Macron’un işi kendinden öncekilerden daha kolaydı. 2017’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna Macron ile Le Pen kalınca herkes Macron’un kazanacağından emindi. Hollande’ın hükümetindeki Ekonomi, Sanayi ve Dijital İşler Bakanlığı görevinden ayrılarak Fransa halkına umut olmak için En Marche! hareketini başlatmıştı. Bu hareket o kadar yankı uyandırmıştı ki 2017 seçimlerinde Macron’un oyları, merkez sağın potansiyel kazananı, eski Başbakan Fillon’u bile geride bırakmıştı. 

Chirac, Sarkozy, Hollande gibi tampon siyasetçilerden bıkmış olan halk, Macron’a bir şans vermişti. En Marche! hareketi girdiği ilk seçimde birinci parti olmuştu. Ancak umduğunu Macron yönetiminde de bulmayan halk, çözümü eylemlerde ve grevlerde bulmuştu. Fransa’da ve diğer Avrupa ülkelerinde göçmenlerin işlediği suçların rekor bir düzeye ulaşması ve diğer birçok kışkırtıcı sebepler, 2022 seçimlerinde aşırı sağın adayı Marine Le Pen’i iktidara son hızla koşmasını sağlamıştı. Bu seçimde Fransızlar yine ‘kötünün iyisi’ Macron’u seçmişti ancak en büyük rakibi Le Pen de %41,4 oy almıştı. Tehlike çanları tüm Avrupa için çalıyordu. İtalya, Avusturya, Polonya’dan sonra Fransa’da da aşırı sağın iktidarı demek AB’nin çatlaması ve hatta bölünmesine yol açabilir. Son seçimde bu tehlike beş sene daha geciktirilmiş olabilir ancak bir sonraki seçimde Fransa bu kadar şanslı olmayabilir.

Yaklaşık yirmi yıldır aşırı sağın iktidarını önlemek için seçilen tampon cumhurbaşkanları dönemi bir sonraki seçimde sona erebilir. Şimdiki anketler bile gösteriyor ki 2027 Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağın oyu %48’lere dayanmış durumda. Önümüzdeki yıllar daha da artacağı tahmin ediliyor. 2002’de Chirac için başlatılan ‘votez esroc, pas facho’ (faşiste değil hırsıza oy ver) kampanyası 2027’de tam tersine dönebilir. Eskiden aşırı sağ tehlike olarak görülüyordu ancak günümüzde bu söylemler oldukça normalleşti. Hatta cumhuriyet düşmanı olarak gösterilen Le Pen, artık Fransız değerlerini korumaya çalışan cumhuriyet muhafızı olarak görülüyor. Bu durum da tek Le Pen’i değil, diğer bütün siyasetçileri tehlikeli hale getiriyor. Aşırı sağın oyu ne kadar artarsa, diğer politikacıların da aşırı sağa yakın söylemleri artmaya başlıyor. Yani önümüzdeki dönem Le Pen kazanmasa bile belki de fikirlerinin çoğu kazanmış olacak. 

Le Pen’in kazandığını varsayarsak, Fransa’yı ve AB’yi ne gibi değişiklikler bekliyor? 

-Yabancıların ülkeye alınmasının sınırlandırılması

-Yabancılara yapılan sosyal yardımların tamamen durdurulması

-Fransa’nın NATO’dan ve AB’den çıkması ve hem NATO hem de Rusya ile stratejik ortaklıklar kurması

-Kamuya açık alanlarda başörtünün yasaklanması ve Le Pen’in ‘radikalleştiği’ için birçok camiyi kapatması

Bunlar Le Pen’in yapacaklarının sadece en öne çıkanları. Seçildiği vakit Fransa’yı yeniden eski günlerine döndüreceğini söylüyor. Birleşik Krallık’tan sonra Fransa’da da başlayan AB’den ayrılma (Frexit) fikri Le Pen iktidarında gerçeğe dönüşebilir. Eğer Frexit sürecine girilirse AB’nin işi çok zor olacak. Her şeyden önce Birleşik Krallık ve Fransa’nın olmadığı bir birlik, uluslararası arenada eskisi gibi ciddiye alınabilir mi? Fransa olmazsa mutlak gücü elinde bulunduracak olan Almanya, geriye kalan diğer Avrupa ülkelerinin yükünü tek başına taşıyacak mı? Rus sempatizanı bir hükümet işbaşına geldiğinde, Avrupa’nın orta yerinde AB ve NATO aleyhine faaliyetlerde bulunulmayacağını söyleyebilir miyiz? Le Pen’in Putin’e yakın olduğu ve 2022 seçim kampanyasını Rusların da finanse ettiği çokça dillendirilmekte. Tüm bunları ele alırsak, Le Pen’in adım adım yaklaşan iktidarı geldiğinde AB için çok büyük tehlike arz edecek. NATO için de durum aynı şekilde. Le Pen, Fransa’yı NATO’dan çıkarıp Rusya ile daha iyi ilişkiler kuracağını hiçbir zaman gizlemedi. 

Bir başka pencereden bakacak olursak Le Pen (düşük ihtimal bile olsa) sonraki seçimlerde aday olmasa bile yarattığı ekol bir gün iktidara gelecek. Mülteci, sığınmacı ve göçmen sorunlarına AB’nin istenilen adımı atmaması, çoğunlukla Müslüman ülkelerden gelen insanların Avrupa’nın ortasında şeriat çağrıları yapması, Avrupa ülkelerinde bu sebepten doğan güvenlik krizleri ve yapılan terör saldırıları, küresel krizlerde (koronavirüs vb.) birliğin işleyişinin temelden sarsılması gibi sebepler Fransız halkının AB’ye daha da şüpheyle bakmasına sebep oluyor. Aşırı sağın oyu %45’lere dayanmış durumda ve görünen o ki artık siyasetçiler seçilmek için Le Pen’in dediklerinin aksini değil, Le Pen’in dediklerini tekrar edecekler. 

Başta söylediğim gibi, Le Pen seçimi kaybetse bile fikirleri iktidarda olacak. Siyasetçiler artık popülizmin aşırı sağdan geldiğini görecek ve bugün bize aşırı gelen düşünceler yarın normalleşecek. Avrupa eğer mülteci ve göçmen sorunlarına bir çözüm bulamazsa ve bu sorundan doğan güvenlik açığını kapatamazsa kendi sonunu getirebilir. 

Bir de olaylara yine farklı pencereden bakarsak, belki de Le Pen tehlikeli görünse bile Le Pen’in söyledikleri yanlış olmayabilir. Bugün Fransa’da göçmen sorunu üst seviyelerde. Paris’te bile insanlar rahat rahat yürüyemez hale geldiler. Hırsızlıklar, cinayetler, tecavüzler ve diğer birçok işlenen suçların çoğu ‘Fransız olmayanlar’ tarafından işlenmekte. Belki, bir dönemlik Le Pen iktidarı bu sorunu önemli ölçüde çözebilir. Ama tekrarlıyorum, Le Pen olsa da olmasa da ilerde Fransa’da seçim vaatleri bu çerçeve içinde olacak. Bakalım, halk yine faşiste karşı hırsıza mı oy verecek, yoksa ‘artık dur’ deyip mültecilere karşı faşiste mi oy verecek hep beraber göreceğiz.

 

KAYNAKÇA;

Cecil Jenkins – Kısa Fransa Tarihi (Say Yayınları, 2021)

Ozan Örmeci – 2022 Fransa Seçimleri: Meclis Çoğunluğunu Kaybeden Macron’un İkinci Dönemi (Euro Politika, 2022)

Özcan Hıdır – Avrupa’da “Aşırı Sağ”ın Dinî-İdeolojik ve Tarihî Temelleri-Kökenleri (Muhafazakâr Düşünce Dergisi, 2018)

Seda Dunbay - 23 Temmuz 2008 Tarihli Anayasa Reformu Işığında Fransa’daki Yarı Başkanlık Sistemi (Ankara Barosu Dergisi, 2012)

Selcen Öner – Avrupa’da Yükselen Aşırı Sağ, Yeni ‘Öteki’ler Ve Türkiye’nin AB Üyeliği (Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, 2014)

Samet Çınar - Avrupa’da Aşırı Sağın Yükselişi Ve Nedenleri Üzerine Bir İnceleme: Fransa Örneği (İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Uluslararası İlişkiler Programı, 2019)

24 Nisan 2022 tarihli Euronews Türkçe servisinin ‘Fransa seçiminin ikinci turunda sandık başında: Macron ve Le Pen’in vaatleri ne?’ başlıklı haberi

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Yorum Yaz


En fazla 500 karakter. 500 karakter kaldı.